Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

harman etmek

  • 1 harman etmek

    to blend

    İngilizce Sözlük Türkçe > harman etmek

  • 2 harman

    harman Dreschen n; Tenne f, Dreschplatz m; Dreschzeit f; (Tee)Mischung f;
    harman çorman wüst durcheinander; fig Rauschzustand m;
    -i harman etmek mischen (A);
    harman makinesi Dreschmaschine f;
    -i harman savurmak worfeln;
    har vurup harman savurmak auf großem Fuß leben

    Türkçe-Almanca sözlük > harman

  • 3 harman

    harman s
    agr
    1) Dreschen nt
    \harman dövmek dreschen
    2) (\harman yeri) Dreschplatz m, Tenne f
    3) ( mevsimi) Dreschzeit f
    4) ( çay, tütün \harmanı) Mischung f, Verschnitt m, Blend m o nt
    \harman etmek mischen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > harman

  • 4 harman

    гумно́ (с)
    * * *
    1) молотьба́, обмоло́т

    harman dövmek — молоти́ть

    harman makinasi — молоти́лка

    harman savurmak — ве́ять зерно́

    2) жа́тва; вре́мя / сезо́н убо́рки хлебо́в; убо́рка хлебо́в
    3) смесь (разных сортов табака, чая и т. п.)

    harman etmek — сме́шивать, де́лать смесь (из разных сортов табака, чая и т. п.)

    çay harmanı — смесь ча́я, сме́шанный чай

    tütün harmanı — смесь ра́зных сорто́в табака́

    Türkçe-rusça sözlük > harman

  • 5 harman

    "1. threshing. 2. threshing floor; threshing field. 3. stack of grain ready for threshing. 4. harvest, harvest time. 5. blending; blend (of tobacco, tea, etc.). 6. print. collating, gathering (of pages, signatures, etc.). 7. slang slightly high on hashish. - çevirmek to go around in circles. - çorman colloq. in utter disorder, mixed up, topsy-turvy, higgledy-piggledy. - dövmek to thresh grain. - etmek/yapmak /ı/ 1. to blend (tobacco, tea, etc.). 2. print. to collate, gather (pages, signatures, etc.). - makinesi 1. threshing machine, thresher. 2. print. collator. - savurmak to winnow grain. - sonu 1. the end of the threshing season. 2. residue of grain (mixed with stones and dust), gleanings. 3. remnants of a fortune or business. - sonu dervişlerindir. proverb The humble and patient get what is left over from the rich. - yeri threshing floor; threshing field."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > harman

  • 6 dreschen

    dreschen <drischt, drosch, gedroschen, h> AGR
    1. v/t harman etmek
    2. v/i harman yapmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > dreschen

  • 7 αλωνίζω

    harmanlamak, harman etmek, harman dövmek

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > αλωνίζω

  • 8 გალეწვა

    f.
    harman etmek, dövmek
    i.
    harman, harmanlama
    f.
    kırmak, parçalamak, uymamak

    Georgian-Turkish dictionary > გალეწვა

  • 9 mischen

    mischen <h>
    1. v/t karıştırmak; Tabak, Tee harman etmek;
    die Karten mischen kâğıtları karıştırmak
    2. v/r fig: sich mischen unter (A) -in arasına karışmak;

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > mischen

  • 10 harmanlamak

    I vt
    1) ( harman etmek) mischen
    II vi
    1) im Kreis gehen
    2) naut Schlagseite haben

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > harmanlamak

  • 11 mélanger

    Dictionnaire Français-Turc > mélanger

  • 12 squander

    n. boşa harcama, israf, müsriflik
    ————————
    v. boşa harcamak, israf etmek, saçıp savurmak, çarçur etmek, har vurup harman savurmak, heba etmek
    * * *
    israf et
    * * *
    ['skwondə]
    (to waste: He squandered all his money on gambling.) israf/çarçur etmek

    English-Turkish dictionary > squander

  • 13 درس

    I
    دَرَّسَ
    1. eğitmek
    Anlamı: terbiye etmek, öğretmek
    2. okutmak
    Anlamı: okumasını, öğrenmesini sağlamak
    II
    دَرَسَ
    1. pişirmek
    Anlamı: öğrenmek
    2. kahretmek
    Anlamı: ezmek, perişan etmek
    3. mahvetmek
    Anlamı: yok etmek
    4. gidermek
    Anlamı: ortadan kaldırmak, yok etmek
    5. öğrenmek
    Anlamı: bilgi edinmek
    6. çıkarmak
    Anlamı: gidermek
    دَرْس
    1. müşavere
    Anlamı: danışma
    2. müzakere
    3. harman
    Anlamı: tahıl dövme
    4. etüt
    Anlamı: bir konuda yapılan inceleme, araştırma
    5. araştırma
    6. kahır
    Anlamı: yok etme, mahvetme

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > درس

  • 14 намолачивать

    несов.; сов. - намолоти́ть

    Русско-турецкий словарь > намолачивать

  • 15 blue

    adj. mavi; çürümüş, morarmış; hüzünlü, keyifsiz, canı sıkkın, morali bozuk, açık saçık, müstehcen
    ————————
    n. mavi; muhafazakâr partili
    ————————
    v. mavi yapmak, maviye boyamak; har vurup harman savurmak; çarçur etmek
    * * *
    mavi
    * * *
    [blu:] 1. adjective
    1) (of the colour of a cloudless sky: blue paint; Her eyes are blue.) mavi
    2) (sad or depressed: I'm feeling blue today.) efkârlı, hüzünlü, kederli
    2. noun
    1) (the colour of a cloudless sky: That is a beautiful blue.) mavi
    2) (a blue paint, material etc: We'll have to get some more blue.) mavi boya
    3) (the sky or the sea: The balloon floated off into the blue.) gökyüzü ya da deniz
    - bluish
    - bluebottle
    - bluecollar
    - blueprint
    - once in a blue moon
    - out of the blue
    - the blues

    English-Turkish dictionary > blue

  • 16 harvest

    n. hasat, harman, ürün, semere, sonuç
    ————————
    v. hasat kaldırmak, biçmek, toplamak, saklamak, idareli kullanmak
    * * *
    1. topla (v.) 2. hasat (n.)
    * * *
    1. noun
    (the gathering in of ripened crops: the rice harvest.) hasat, ekin biçme
    2. verb
    (to gather in (crops etc): We harvested the apples yesterday.) biçmek, hasat etmek

    English-Turkish dictionary > harvest

  • 17 Kopf

    Kopf <-(e) s, Köpfe> [kɔpf, pl 'kœpfə] m
    1) ( Körperteil, Nagel\Kopf, Nadel\Kopf) kafa, baş;
    zehn Euro pro \Kopf adam başına on euro;
    \Kopf an \Kopf kafa kafaya, başa baş;
    aus dem \Kopf kafadan;
    \Kopf hoch! üzme tatlı canını!;
    etw auf den \Kopf stellen bir şeyi altüst etmek;
    sie stellten das ganze Haus auf den \Kopf bütün evi altüst ettiler;
    sich auf den \Kopf stellen ( fig) o ( fam) ağzıyla kuş tutmak;
    \Kopf und Kragen riskieren kellesini koltuğuna almak, başını ortaya koymak;
    sich dat etw aus dem \Kopf schlagen bir şeyi aklından [o kafasından] çıkarmak;
    sich dat etw in den \Kopf setzen bir şeyi aklına [o kafasına] koymak;
    das will mir nicht in den \Kopf bunu aklım almıyor;
    das kann ich im \Kopf rechnen bunu kafamdan hesaplayabilirim;
    mit rotem \Kopf dastehen kıpkırmızı kesilmek;
    von \Kopf bis Fuß baştan aşağı;
    sie ist ein kluger \Kopf o akıllı birisidir;
    sie hat ihren eigenen \Kopf o kendi bildiğini okur;
    er ist nicht auf den \Kopf gefallen kafası boş değil;
    den \Kopf in den Sand stecken deve kuşu gibi başını kuma sokmak [o gömmek];
    mit dem \Kopf durch die Wand wollen kafasının dikine gitmek;
    es kann nicht immer nur nach deinem \Kopf gehen her şey senin istediğin gibi olamaz;
    wir redeten uns dat die Köpfe heiß konuşmaktan kafamız şişti;
    einen kühlen \Kopf bewahren serin kanlı olmak;
    nicht ganz richtig im \Kopf sein ( fam) kafadan kontak olmak, aklından zoru olmak;
    das geht mir durch den \Kopf bu, aklımdan geçiyor;
    mir brummt der \Kopf ( fam) başım çok ağrıyor;
    mir raucht der \Kopf ( fam) kafam dumanlandı;
    der Erfolg ist ihm zu \Kopf(e) gestiegen başarı onun başına vurdu;
    ich war wie vor den \Kopf gestoßen beynimden vurulmuşa döndüm;
    jdm den \Kopf verdrehen ( fam) birinin beynine girmek, birini baştan çıkarmak;
    sich dat den \Kopf zerbrechen ( fam) kafa yormak [o patlatmak];
    das kann dich den \Kopf kosten (a. fig) bu, senin başını yakabilir;
    er hat sein ganzes Geld auf den \Kopf gehauen ( fam) bütün parasını har vurup harman savurdu;
    was man nicht im \Kopf hat, das hat man in den Beinen ( fig) o ( fam) akılsız başın cezasını ayak çeker, akılsız iti [o köpeği] yol kocatır
    2) (Brief\Kopf) başlık; ( bei Münze) tu(ğ) ra;
    \Kopf oder Zahl? tura mı yazı mı?

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kopf

  • 18 Spreu

    Spreu [ʃprɔı] f
    kein pl saman çöpleri pl, harman döküntüsü;
    die \Spreu vom Weizen trennen ( geh) sapla samanı birbirinden ayırmak, iyiyi kötüden ayırt etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Spreu

  • 19 verhauen

    verhauen <verhaut, verhaute, verhauen>
    I vt ( fam)
    1) ( prügeln) dövmek, dayak atmak (-e)
    2) ( fig) o ( fam) ( sehr schlecht machen) berbat etmek; ( völlig falsch machen) tamamen yanlış yapmak
    3) ( leichtfertig ausgeben) düşünmeden [o düşüncesizce] harcamak, saçıp savurmak, har vurup harman savurmak
    II vr
    sich \verhauen ( fig) o ( fam) yanılmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verhauen

  • 20 gün

    "1. day. 2. daytime, day. 3. sun. 4. daylight, sunlight. 5. day, time. 6. day, days, time, times, period. 7. happy days, better times, days of happiness. 8. special day, feast day. 9. a woman´s at-home day. 10. date (a given point of time). -lerce for days. -ün adamı 1. man of the hour, man of the day. 2. a man for all seasons. - ağarmak for day to dawn, for dawn to break. - ağarması daybreak, dawn. - almak /dan/ 1. to get an appointment (from). 2. to have passed (a certain age) by (a specified number of days). - atlamamak not to miss out a day. - batması sunset, sundown. -ün birinde 1. one day, some day. 2. once, at one time in the past. -lerden bir gün once upon a time. - bugün. colloq. Now is the time. - doğmadan neler doğar. proverb A lot can happen between now and then. - doğmak 1. for the sun to rise, for day to dawn. 2. /a/ (for someone) to have an unexpected opportunity or stroke of fortune. -ünü doldurmak 1. to complete a period of time. 2. fin. to fall due, mature. - durumu astr. solstice. -leri gece olmak /ın/ to fall on evil days, meet with misfortune. -ü geçmek /ın/ (for a woman´s period) to be late. - gibi açık/aşikâr altogether clear, very clear, manifest. - görmek to see happy days. -ünü görmek 1. to come to a bad end; to suffer for one´s errors. 2. /ın/ to see (one´s grown-up offspring) living a happy life. 3. to menstruate, have one´s period. - görmemek to know nothing but unhappiness. - görmez 1. (place) which doesn´t get any sunlight, sunless. 2. (someone) who never gets out in the sun. - görmüş 1. (someone) who has seen better days. 2. experienced. -ünü görürsün! I´ll show you!/You´ll get what´s coming to you!/You´ll get your just deserts! - göstermek /a/ to make (someone) live happily. -ünü göstermek /a/ to show, punish (used as a threat). -den güne/- günden from day to day, gradually. -ü gününe 1. day by day. 2. to the very day. -ünü gün etmek to be really enjoying oneself, be having a real good time, be having a hell of a good time. -ü gününe uymamak to be capricious, be fickle. - ışığına çıkmak to come to light; to become clear. - kavuşmak/inmek for the sun to set/go down, for night to fall. - koymak /a/ to put aside a day, assign some time (for). - ola harman ola. colloq. One day its time will come. -leri sayılı olmak to be near death. -ünü/-lerini saymak to be waiting for death. - sürmek to live prosperously. - tutulmak for the sun to be eclipsed. - tutulması astr. solar eclipse. - tün eşitliği astr. equinox. - yapmak (for women) to be at home to guests. -ü yetmek 1. (for something) to fall due, be due. 2. (for one´s last hour) to be at hand. 3. (for a woman) to fill up her term of pregnancy. "

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > gün

См. также в других словарях:

  • harman etmek (veya yapmak) — birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir birleşim oluşturmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • TEKDİS — Harman etmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • tigşilmek — toplamak, cem etmek, harman etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • harmanlamak — i 1) Harman etmek 2) Bir çember oluşturacak biçimde dolaşmak 3) den. Gemi az bir dümen açısıyla büyük bir eğri çizerek yürümek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hob — harman sürmek, hergele ve hayvan ile harman dökmek, buğdayi samandan temiz etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaldırmak — i 1) Bulunduğu yerden almak Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2) Yukarı doğru hareket ettirmek Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. S. F. Abasıyanık 3) Yükseltmek Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4) nsz Ürün toplamak, taşımak… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelberi — is., hlk. 1) Büyük ocaklardan ateşi dışarı çekmek için kullanılan uzun saplı demir araç 2) Tırmık 3) Harman döküntülerini toplamaya yarayan araç 4) Ağaç dallarını budamak için kullanılan eğri demir Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gelberi etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gün — is. 1) Güneş Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı. M. Ş. Esendal 2) Güneş ışığı 3) Gündüz Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş. H. Taner 4) Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre Kız… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hoplamak — lop lop yutmak, cem etmek, harman dökmek; birden yutmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»